TRPLaTFoRM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

TRPLaTFoRM


 
KapıKayıt OlAnasayfaLatest imagesAramaGiriş yap

 

 Mehterin Tarihçesi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
SüPeR_sTaR
Co-Administrator

Co-Administrator
SüPeR_sTaR


Kadın
Mesaj Sayısı : 1532
Yaş : 30
Nerden : Konya
İş/Hobiler : blmyrmm :D
İsim : Sanane :)::)
Durumu : Mehterin Tarihçesi Deli10
TRPLaTFoRM : <color=red><b><marquee>TRPLatform // Türkiyenin Paylaşım Platformu...</marquee></b></color>
Kayıt tarihi : 26/01/08

Mehterin Tarihçesi Empty
MesajKonu: Mehterin Tarihçesi   Mehterin Tarihçesi EmptyPaz Mayıs 18, 2008 5:38 pm

Mehterin Tarihçesi Mehter-1

MEHTER,
Osmanlılar'da, askerî musukiyi icra eden topluluğa verilen isim.
Farsça'da mihter olarak geçen mehter kelimesi, ekber (en büyük), âzam
(pek ulu) mânâsında bir ism-i tafdildir. Türkçeye bu kelimenin
Arapçalaştırılmış şekillerinden mehter, çoğulu olarak da mehterân
yerleşmiştir.

Mehter, bölüklere ayrılır, aynı çalgı aletini
çalanlar, alemdarlar birer bölük teşkil ederlerdi. Her bölüğün "ağa"
tabir edilen bir âmiri bulunurdu. Davulcubaşına ise "baş mehter ağa"
denirdi. Ayrıca bir de Mehterbaşı vardı. İkinci bir mehterbaşı daha
vardır ki, bundan ayrı olup, Saray Çadırcılarının başıdır. Mehter
teşkilatı, "emir âlem"e tabiydi.

Selçuklu Sultanı İkinci
Gıyaseddin Mesud'un 1284 yılında Osman Gazi'ye gönderdiği bir fermanla
kendisine, Eskişehir'den Yenişehir'e kadar bütün Söğüt bölgesi ve
havalisi sancak olarak verildi. Fermanla birlikte Osman Gazi'ye emirlik
alemeti olan "tuğ", "âlem", "tabi" ve "nakkare" de gönderilmişti.
Ferman, Osman Gazi'ye Eskişehir'de bir ikindi vakti takdim edildi.
Osman Gazi ayakta durarak nevbet vurdurdu (çaldırdı). Fatih Sultan
Mehmed Han zamanına kadar nevbet vurulurken padişahların ayakta
dinlemesi âdetti.
Mehter teşkilatına bağlı iki türlü mehterhane
vardı. Biri resmi teşkilata bağlı olan calici mehterler, diğerleri
esnaf mehterleriydi. Resmi mehter, padişah mehteriydi ki, buna
"mehterhane-i tabl-i âlem-i hassa" denirdi. Sonraları, mehter sadece
padişah ve orduya ait olmaktan çıktı. Her vezir dairesinde bir
mehterhane bulundurulması âdet oldu.

Fatih devrindeki
mehterhanede dokuz zilsen (zil çalan), dokuz nakkâzen (kadûm çalan),
dokuz boruzen (boru çalan), dokuz tablzen (davul çalan), dokuz çavuş ve
bir iç oğlan vardı. Altmışdört kişilik mehterhane takımına "dokuz kat
mehter" adı verilirdi. Padişahın mehterleri oniki kat olurdu. Oniki kat
mehterhanede her çalgıdan onikişer adet bulunurdu. Padişah sefere
çıktığı zaman mehter takımı oniki misline çıkarılırdı. Sefer ve harp
esnasında padişah mehterhanesi, saltanat sancaklarının altında durup,
nevbet vururdu. Bundan başka ikindi vakti, otağ -ı hümâyûn önünde
nevbet vurmak âdetti (Bkz. Nevbet).

Hükümdar mehterleri beş
vakit vururlardı. Bundan başka padişah cüluslarında, kılıç alaylarında,
harplerde zafer haberi geldiği zaman ve arife divanlarında nevbet
vurulurdu.

Mehterler, harp meydanlarında gece karanlığında bile
ordugâh nöbetçilerinin uyumaması için devamlı çalar ve aynı zamanda da
"yektir Allah," diye bağırırlardı. Harp esnasında ise, padişahın veya
seraskerin yanında durup, harp boyunca askerin cesaretini arttırmak ve
düşmana dehşet vermek için çalardı.

Vezir mehterhaneleri, ikindi
ve yatsı namazları kılındıktan sonra olmak üzere, günde iki defa
vururdu. Bunlardan birincisi akşam yemeğinin ikincisi de uykunun
işaretini verirdi. Sivil mehterler, kendilerine mahsus nevbet
yerlerinde yatsı namazından sonra ve sabahleyin nevbet vururlardı. Eski
zamanlarda öğle yemeği, "Kuşluk" namıyla öğle namazından evvel, akşam
yemeğinde ikindi namazından sonra yenilir ve yatsı namazından sonra
uykuya yatılırdı.

Mehterhane, her ikindi vakti başları, içoğlan
baş çavuşunun yahut muadili olanın, "vakt-i sürür ve safa mehterbaşı
hey!., hey!" suretindeki nidası (çağırması) üzerine, mehterbaşı ağa
elinde zurna olduğu halde bandoya pişrev (önder) olarak Vezirin,
Yeniçeri ağası dairesinde ise ağanın oturduğu arz odasının önüne gelir,
temenna eylerdi. Bu sırada evvelce "vakt-i sürür ve safa" diye bağırmış
olan başçavuş veya muadili; "Eshab-ı hacât ve arzuhal sahipleri var
mı?" diye sorardı. Arzuhal sunmak isteyenlerin arzuhallerini alıp
vezire yahut Yeniçeri ağasına verirdi. Bu iş bitince heyet bir daire
teşkil ederek çalmaya başlardı. Dua ile de merasime son verilir ve
çalanlar birer temenna ile çekilirlerdi.

Mehterin Tarihçesi Mehter-2

Mehter
Duası: Allah Allah, Celilii'l-cebbâar, Muinü's-settâr Hâliku'l-leyli
ve'n-Nehâr, lâyezâl, zü'l-celâl, birdir Allah! Ânın birliğine. Resul ü
Enbiyâ Peygamberimiz Cenâb-ı Ahmed-i Mahmud-u Muhammed Mustafa (bütün
efrâd elleri göğsünde olmak üzere rükûa gelir gibi eğilirler, padişah
geldiği zaman ise sadece baş eğer, daha fazla eğilmezler) Âl-i evlâd-ı
Resul-ü Mücteba imdâd-ı ruhâniyetine! Pîrân, mürşidin, aşıkîn,
kur'agerîn, vasilin, hamele-i Kur'ân, güzeştegân, ehl-i imân ervahına,
avni inayetine! Halifetü'l-İslâm es-sultân İbni's-Sultan bil-cümle
İslâmın nevât ve seâdet ve selâmetine, pirler, erenler, üçler, yediler,
kırklar, göçenler, demine devrânına "Hû" diyelim "Huuu" denildikten
sonra; bütün mehter takımı, davul ve zilleri şiddetli vurarak dokuz
defa "Hû" çekerlerdi. Sonunda da üç defa kös vururlardı.

Mehterin
kendine has bir yürüyüşü vardır. Üç adımda bir durur, yarım sağa ve
yarım sola dönerdi.Yürüyüş esnasında mehter efradı, hep bir ağızdan,
"Rahim Allah, Kerîm Allah" derlerdi.

Mehter takımının yürüyüş
nizamında merasime iştirak şu sıraya göre tertip edilirdi. Önde
çorbacıbaşı unvanını taşıyan ve başında "üsküf bulunan mehterân bölüğü
komutam, onun arkasında sol tarafta zırhlı muhafızı ile birlikte yeşil
sancak, ortada istiklâl alâmeti olan ak sancak, sağ başta ise zırhlı
muhafızı ile birlikte kırmızı sancak bulunurdu. Sancakların arkasında
ise üçerli koldan üç sıra hâlinde dizilmiş dokuz tuğ gelirdi. Sağ
tarafta kırmızı sancağın arkasında ise. Yeniçeriler tarafından taşınan
"hücum tuğu" yer alırdı. Tuğlardan sonra ortada mehterbaşı bulunurdu.
Mehterbaşından. sonra ise sıra ile; mehterin iki katı adedince
çevgenler (okuyucular), zurnazenler, boruzenler, nekkareler, zil-zenler
ve davul çalanlar gelmekteydi. En arkada ise bir at sırtında taşınan
kös bulunmaktaydı (Bkz. Kös).

Mehterin Tarihçesi Mehter-3

Mehter
Harp Duası (Harp Gülbankı): Euzubillâh, Euzubillâh... Hûda'ya şükr-i
bîhad, lâi-lâhe illallah! El-melikü'1-Hakku'l-mülân! Muhammedü'r
-Resulullah, Sadıkü'l-Va'dül emin! İnnâ Fetahnâ leke fethan mübinâ ve
yensurekallâhu nasran azîzâ! Ey padişah-ı halifetullah, el-islâmu
aleyke avnullah! Sensin haris-ı dîn-i mübîn, harîs-i Şeriatullah! Uğrun
açık olsun ey Padişahım Emr-i ikbâlin mecid! Hûda kılıcını keskin
eylesin, nur-ı şan satvetine gün gibi medît! Rûh-ı pâk-ı Fahr-i âlemi
hoşnut etsin, Hak gazay-ı ekberin etsin mübarek ve saîd...

Takımın
içinden evvelce seçilmiş dik ve güzel sesli biri tiz perdeden:
"Nasrunminallahi ve fethün karîb. Ve beşşiri'l-mü' mın'ın" âyetini
okur. Üç defa "Allah" diyecek kadar dururdu. Sonra bütün âletlerle
beraber davullar ve kösler hafif vurarak ve devamlı teramole yaptığı
sırada hep bir ağızdan "Allah Allah" deyince susarlar, gülbank devam
ederdi.

"Eli kan, kılıcı kan, sinesi üryan, ciğeri püryân.
Meydan-ı şehadette Allah yoluna revân. Gazay-ı şühedâya Cemal-i Hak
görünür ayan. Kahrımız, gazabımız düşmana ziyan!

Ya Rahman!
Denilerek eyyam-ı âdiye gülbankin-deki "Resul-i Enbiya" kısmına geçilir
ve aynı şekilde "Hu diyelim Hu!" diyerek bitirildi.

Sonra, bazen "Yektir Allah", bazen de "Ya Fettâh" diye haykırırlar ve baş eğerek geriye döner ve dağılırlardı.

Mehter
konserleri "Vakt-i sürûr-u sefa": Mehterân daire seklinde nevbet
nizâmını teşkil ederler, nekkarezenlerin oturup, diğerlerinin ayakta
durma-sıyla da hilâl görünümü verirlerdi. Kösler hilâlin orta ilerisine
konurdu. İçoğlan başçavuşu, mehter faslı başlamadan önce daireden
çıkarak ortaya gelir ye:

"Vakt-i sürûr-u sefa, Mehterbaşı Ağa!
Hey! Hey!" diye bağırırdı. Bu sırada hazır bulunanların dikkatlerini
çekmek için nakkarelerle, sofyan usûlünde üç tempo atılırdı. Nakkareler
çalarken de, mehterbaşı Ağa mehterin önüne gelir:

"Merhaba ey
mehterân!" der ve sağ elini göğsüne koyarak mehteri selâmlardı.
Mehterân da hep beraber sağ ellerini göğüsleri üzerine koyarak koro
hâlinde:

"Merhaba, Mehterbaşı Ağa!" diyerek karşılık verirlerdi. Daha sonra Mehterbaşı Ağa:

"Hasduuur!"
diyerek çalınacak makamı ve eserin adını söylerdi. (Meselâ: "Der fasl-ı
Acem âşirân, cihâd-ı Ekber Marş" derdi.) Hemen arkasından:

"Haydi y'Allah!" diyerek mehteri icraya geçirirdi.

Nevbet bitince mehter gülbankı (duası) okunur ve fasl sona ererdi.

Mehterin
Avrupa'ya tesiri: Avrupalılarca, onsekizinci asırdan itibaren "Yeniçeri
müziği" diye adlandırılan müzik; evvela, benimsenmiş, bilahare Polonya,
sonra Avusturya ve daha sonraları bütün Avrupa'da onların tabiri ile
Yeniçeri bandoları kurulmuştur.

Bestekâr Mozart ve Hayd da,
mehter musikîsinin tesirinde kalarak, meşhur bestelerini meydana
getirmişlerdir. Alman besteci Beethoven, "Büyük Senfoni"sinin son
bölümünü, mehterin kös, davul ve zurnasıyla seslendirmiştir. Beethoven,
"Türk marşı"nı mehterin bir cenk havasından adapte etti. Avusturyalı
bestekâr Mozart'ın "Türk Marşı", Türk askerlerinin "Allah Allah"
nidalarının, nakarat olarak tekrarından müteşekkildir. Viyana Kraliyet
Orkestra Şefi Gluck bu yıllarda, sarayda verdiği konserlerinde,
repertuvarına mehter bestelerini almış ve orkestrasında çaldırmıştır.
Alman bestekâr Wagner, bir mehter konserini dinlerken heyecanlanmış,
kendisini tutamayarak "İşte musikî buna derler!" demiştir.

Mehter
musikîsi gibi, mehter teşkilâtı da Avrupa'ya tesir etti. Onsekizinci
yüzyıl içinde önce Avusturyalılar, sonra Prusyalılar, daha sonra da
Ruslar, Almanlar ve Fransızlar mehter teşkilâtına benzer mızıka
takımlarını kurdular.

Osmanlı Devleti'nin ömrü boyunca, gittikçe
mükemmelleşen mehter, Yeniçeri ocağının lağvı ile beraber yerini
"Mızıka-i Hümayuna" bıraktı.

Günümüzde Mehter: Mehter, 1911'de
Ahmed Muhtar Paşa tarafından "Mehterhâne-i Hâkâni" adiyle yeniden
kuruldu. 1914' de kuruluş tamamlandı. Birinci Dünya Harbinde
Başkumandan Vekili Enver Paşa'nın emriyle teşkilât, orduya tamim
edildi. İstiklâl Harbi'nde de mehterhane hizmet verdi. Cumhuriyetin
ilanından sonra, Millî Savunma Bakanı, mehteri saltanat alâmeti sayarak
lağvetti. 1950'den sonra, Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut'un direktif ve
desteğiyle mehterin yeniden tesisi çalışmaları başladı. 1953'de yeniden
tesis edildi; Daha sonraları çeşitli okul, dernek ve kuruluşlarda
mehter takımları kurdular. 12 Eylül 1980 Harekâtından sonra, yalnız
Genelkurmay Başkanlığı Harp Dairesi Askerî Müze Müdürlüğü bünyesindeki
mehteran bölüğü, faaliyetine devam etmektedir. İstanbul'daki Askeri
Müze'de Pazartesi, Salı hariç, haftanın diğer günlerinde saat
15.00-16.00 arasında mehterbaşının idaresinde bir saat çalmaktadır.
Bilhassa turistler ve meraklılar büyük alâka göstermektedirler.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Mehterin Tarihçesi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
TRPLaTFoRM :: Eğitim , Öğretim :: Dersler :: Tarih-
Buraya geçin: